Bu Blogda Ara

13 Ekim 2011 Perşembe

GİDELİM Mİ?


Çabuk ol ruhum, karanlık dağılmadan
Kimseler duymadan, sabah olmadan
Tam da hızımı almışken, durulmadan
Kaçıp  gidelim buralardan

Sokaklar daha aydınlanmadan
Hayat  gelip  prangaları takmadan
Kanım temiz  akarken damarımdan
Kaçıp gidelim buralardan

Aç karnına... midemi doldurmadan
huzursuz beynimi  uyandırmadan
hasta bünyemi  uyuşturmadan
çabuk ol ruhum gidelim buralardan.

18 Eylül 2011 Pazar

KIRMIZI






Erken yattım bugün. Rüyalarım karmakarışık, saçma sapan, arızalı.
Sarhoş oldum bugün. Şişe boş, kadeh boş, her taraf cam kırığı...
Çığlık attım bugün. Komşular sağır, kapıcı sağır, bütün kulaklar kapalı...
İsyan ettim bugün. Eller kapalı, yollar kapalı, kapı kapalı....
Kanadım bugün. Beynim kırmızı, burnum kırmızı, parmaklarım yaralı...
Ağladım bugün. Bilincim kapalı, zihnim kapalı, gözlerim kanadı...
Uyandım bugün. Güneş sarı, benzim sarı, ölüm sarı....
Erken kalktım bugün. Gök efkarlı, hava esrarlı, şafak kırmızı....

23 Ağustos 2011 Salı

RIHTIM




          Çok uzun bir rıhtım bu . Sis kaplamış her yanı, karanlık gece bile önünü göremiyor bu sonsuzlukta. Hışımla vuruyor dalgalar, iyi ki de varlar... Yalnızlığıma ortak oldular tüm gece . Paravanlara tünedim, görmeye çalışıyorum uzakları ama nafile. Görünmez olmuş gece, yıldızlar ve ay.
            Ay nasıl bu gece acaba. Koskocaman, denizle birleşmiş gibi parlak veya etine dolgun bir kadın gibi mi?. Belkide çengeliyle gökyüzüne takılıp kalmış bir hilaldir. Yoksa kirli ruhların karalttığı yüzünden yansımıyor mu hiç bir ışık?
               Her neyse… Ayrıca bana ne... Ben ayı izlemeye gelmemiştim ki bu rıhtıma. Sadece yürümeye geldim ölümüne. Durmak yakışmaz bana.
               Eskiden merak ederdim ay nasıl oralarda, merak eder miydim acaba? Merak eden ben miydim onu bile unuttum artık.
               Nasıl oluyor bilmiyorum ama kulağımdaki hüzünlü ve ısrarlı keman sesinin tek ortağı, şu dalga sesi galiba. Ne zaman arzu duymuştum ona, Kulağımda o mutsuz ve ağlak keman sesi yerleşmeden önce miydi acaba?
               Duymaz oldum hiçbir sesi ne atan kalbimi ne de atan kalpleri. O yüzden emin değilim yaşadığımdan. Sis önüme değil gözüme perde sanki, görüyor muyum yoksa görmüyor muyum? O bile muallak. Bazen yaktığım sigara dumanı gibi yakıyor gözlerimi, bu beyaz gri perde. Çok zamandır burdayım kalkmadı yine de. Rüzgar estikçe dağılır umuduyla tünedim paravanlara ama nafile. Rüzgar bu yoğun sisi değil, sadece ruhumu götürüyor sanki ötelere. Karmakarışık bırakıyor sürekli duygularımı.
               Bazen bir kayık yaklaşıyor gibi geliyor, tüm duyularım tayakkuzda ama nafile... Ne gelenleri farkediyorum ne gidenleri rıhtıma.
                Çok uzun bir rıhtım bu, adımladım, tam sonsuz adım. Sonuna vardım derken, hep baştan başladım.

29 Haziran 2011 Çarşamba

KUSURA BAKMAYIN




Kusura bakmayın sevdalarım, hiçbirinize yaranamadım.
Kimi zaman ben bıraktım, kimi zamanda tutunamadım.
Zihnimi kemirmedi hiç bir zaman kelimeler
Ne düşündüm ne de dur duraksız yazdım.

Şekil vermedim balçıktan heykellere..
Hep hazır biblolara taptım.
Seni tanımadan önce diye başlamadı cümlelerim...
Önceden de şimdi de pervasızdım.

Kaçamak saatler kovalamadım sevdalarıma...
Hep uzun zamanlara yaydım.
Hiç hasret çekmedim vuslat akşamlarına...
hesaplamadan geçen, bir parça ömre saydım.


Altta kalır sanma eziyet çekmez nefsim...
Hep ben yüzsüzdüm hep ben kaçtım.
Şekil vermedim nazik ellerimle hiç bir heykele
Hep hazır biblolara taptım...

3 Haziran 2011 Cuma

SENİ UNUTTUM



Boş bir günün ardından inime geri dönmenin mutluluğu içindeyim. Bir günden daha kurtulmanın verdiği bir zafer sarhoşluğu var üzerimde. Bu günü de bitirdim. Zaferin altın tacı var kafamda. Kazandığım savaşların yanına bunu da ekliyorum bu gece.
Aklımın ucundan bile geçmiyorsun artık. Bugün de unuttum seni. Hayatın meşguliyetlerine sattım sana olan aşkımı. Seni seviyorum dememe özgürlüğümü kullandım bugünde.

Karma karışık saçma sapan yaşanan vebalı bir günü daha bitirdim sağ salim. Kazandım bir günü daha kalleş zamandan. Ölüme giden yolda bir kilometre daha.
Çok çalıştım bugün yalan dünyaya oyuncak oldum. Tam istediğin gibi. Seni unuttum bugün, hayalin olmadan geçirdim tüm günümü.
Kalabalıkta boğuldum bugün. Etrafta bir çok kibir ve günah budalasıyla. Buruşmuş yüzlerinden hayata dair çıkarımlar okudum çoğunun. Sevmeyi unutmuş bir grup et yığınına tanık oldum yine. Tek dertleri işkembelerinde biriken boka yenilerini eklemek olan.
Bende katıldım aralarına. Olabildiğince yedim bugün de dünya nimeti denen haramlardan. Ne oldu bilmiyorum ama unuttum bugün seni. Gözlerinde kaybolduğum o saçma günlerin hatırasına inat kalleşlik yaptım bugün. İşe güce verdim kendimi ve sana rağmen unuttum seni.

5 Mayıs 2011 Perşembe

EVE GİTTİM



Bugün bahar gelmiş. Anlamadım, sadece kutladım... Etrafımda her şey yeniden doğuyor. İlgilenmedim, sevindim.... Yeni çiçek açmış kuru ağaçlar.
Fark etmedim, kokladım Yeşil, hem de yemyeşil olmuş kırlar. Gitmedim,
hem de görmedim...
Hayvanları bir çiftleşme azmi tutmuş. İlgilenmedim kovaladım... Güneş her zamankinden daha parlak bugün. Kafamı kaldırmadım gökyüzüne, sadece hissettim... Havalar ısınmış ama kaale almadım. İnce giyinmedim, sadece sıcakladım... Herkeste bir coşku, bir mutluluk, bir neşe...anlamlandıramadım, paylaşmadım, somurttum...
Yeryüzüne basmaktan bitap bedenim, bir de gezip dolanmayı kaldıramadı. Bir banka oturdum.Oturdum ama dinlenemedim...
Önce bir bisikletle çocukluğum geçti önümden. Zor bela ele geçirilmiş eski bir bisiklete biniyordu .Bende binmek istedim. Elinden almak istedim. Ağlamasın diye almadım.
Biraz sonra ellerinde, onun bunun bahçesinden çaldığı çiçeklerle ergenlik günlerim göründü. Üstünde ünlü markaların köprü altı taklitleri vardı. Saçına vazelin sürmüş, parlatmıştı. Hava sıcaktı, bahardı, güneş parlaktı. Kafasındaki krem ensesine akıyordu ama o mutluydu, hala çiçekleri taşıyordu. Tam o sırada önünden bir grup platonik aşk geçti. Vermek istedi çiçekleri ama veremedi. Çiçekleri, sahte giysileri , saçındaki vazelini ve kendisi, bir süre daha arkalarından baktı onların ve gitti.
Bir süre yalnız kaldım gelen giden olmadı. Tam kendimle hesaplaşacaktım o geldi... gençliğim... şaşkın , yalnız, garip, korkak, gurbetin kazandırdığı tüm özellikler üzerinde...
Etrafına bakıyor , etraftan gelen her sese kulak kabartıyor, gözleri fırıl fırıl etrafı kolaçan ediyordu. Belli ki ilk defa korumasız kalmıştı. Biraz bekledi , biraz daha, sonra hafif hafif büyümeye başladı. Bankın önünden geçenler arttı. Her geçen bir tokat patlatıyordu delikanlıya. İlk tokat hasretten geldi, ikincisi zayıflıktan, üçüncüsü kibirden, dördüncüsü azimden, beşinci ve en sağlam tokat ise hayallerinden.
Kan revan içinde, yaralarını tımar ede ede uzaklaşmaya başladı... baktım arkasından, efkarlanmadım, döndüm önüme.... kafamı kaldırdığımda gitmişti...
Baktım başka gelen olmadı ... ben yine de baktım, baktım, baktım. Beklemedim, üşendim, sonrada kalkıp gittim.
Bahar gelmiş, herkes neşe içinde, ben sinirliyim, onlara baktım, eğlenmedim, somurttum.... eve gittim....

2 Mayıs 2011 Pazartesi

KADERE AĞLAMAK




Neden çözümsüz ve öfke dolu saatler. Neden batmakta sineme hayat denen gerzeklik. Neden yorulur ki bu masalın kahramanları. Olmayan düşlerin, olmayan hayallerin etkisinden mi? Saçmalamak mı saçma yoksa saçmalamamak mı?
Kimdir sonuncu uyanan uykudan? Ben sonuncu olamam, öyle değil mi?

Kahır çekmeden de kahroluyor insan, deli olmanın lüks olduğu günlerde. Adalet değil insan denen kargaşaya tabi olmak. Herkes bir azizken, batıyor göze serseri ruhlar. Kim soylu, soylu görünenler mi, yoksa temelsiz yaşayanlar mı? Kahrediyor insanı iki, üç veya dört yüzlü mahluklar. En zoruda onlarla uğraşmak. Oyalanmak koyuyor insana bunlarin etrafinda dönerken. Saçmalamak mı saçma yoksa saçmalamamak mı? Yoksa bilemeden ölmek mi bunu.

Etrafımı saran hava gibi umutsuzca içime çekiyorum bu uyuşturucuyu. Gelme üzerime karabasan gibi artık dayanamıyorum. Benim baş düşmanım, basit hayatlar üzerine kurulmuş bu egreti yapı. Hem basit, hem karanlik ,hem de karmaşık. Kızdığım noktası çözümsüz olması. Anlamlandırmaya çalıştım bu anlamsizlik yumağını yıllar yılı. Elimde yine umutsuzluk ve öfke kaldı . Karın doyurmak kadar basit, ölüm kadar da zor bu bulmaca. Saçmasapan kayğıların içinde yolumu kaybetmekten bıktım. İnanmak denen basitlikten uzaklastim. Yoruldum artık, akılsız akıl hocalarına inanmaktan. Kılavuzsuz kalmak istiyorum, yeter artik. Karmaşa yoruyor beni.


Zaman en merhametlisi, bu masal kahramanlarının en azindan. Hızla gelip geçiyor, fazla acı çektirmiyor bünyeye. Kadere ağlamakmış, saçmalık. Bir bunu bilir, bir bunu söylerim.

17 Nisan 2011 Pazar

DAR MEKAN




Hatırlamakta zorluk çekiyorum, kimim veya neyim. Ne zaman doğdum. Babam kim. anam kim. Bir türlü cevap bulamıyorum. Galiba hatırlamaktan korkuyorum. Böylece kalakalıyorum köşemde. Etrafıma ürkek gözlerle bakıyorum. Ha geldi ha gelecekler diye titriyorum. Korkum olanca gücüyle hücum ediyor kapalı bilincime. Zorluyor kapılarımı almıyorum içeriye direniyorum.
Kahraman olmak için artık çok geç, yıprandım. Kalkamıyorum ayağa, buradayım işte neredeyse düşmanım çıksın karşıma diyemiyorum. Bunu hayal dahi edemiyorum. Güçsüzlük bir çeşit bağımlılık oldu. Zihnim sabitlendi bu fikre. Bazen hayal dünyamın tek kralı oluyorum. Asıyorum ,kesiyorum, önüme geleni bu meydanda.Nice zalimleri yola getiriyorum. Nice haydut u tepeliyorum buralarda. Sonrasında ne oluyor bilmiyorum. Uyanıyorum bu kahramanlık hikayelerinden. Aç kalmış endişelerimi besliyorum korkularımla kaldığı yerden yeniden.
Bazen kendimi işe yaramaz bir zavallı gibi hissediyorum. Bitsin artık diye dilek mumlan yakıyorum bu aşağılık hayat. Ama olmuyor aşağılandıkça daha da siniyorum köşeme.
Etrafıma çok kereler seslendim duyar belki bir babayiğit beni diye. Duyan yok galiba hepsi izinde.
Sığındığım delik dar geliyor artık. Şiştikçe şişiyor kavrama özürlü beynim, kocaman oldu. Yarılacak diye korkuyorum. Korktukça besleniyor, korktukça büyüyor, korktukça şekilden şekle giriyor, garip sesler çıkarıp şişiyor şişiyor şişiyor...
Bazı zamanlar cesaretimi toplayıp kafamı çıkarıyorum deliğimden. Mavi gökyüzüne bakıyorum tek eğlencem bu şu sıralar. Her türlü tehlikeyi göze alıyorum bunun için. Ecinniler yakalayacaklar diye korkmuyorum. Ta ki gece oluncaya kadar., sonra apar topar atıyorum kendimi dar mekanıma.
Acıktığım zamanlar üzerimde biriken kurtlarla besleniyorum. Bu kurtları ben yetiştirdim yeter sayıya ulaştıklarında tüketiyorum. Bölünerek çoğalıyorlar tıpkı karabasanlarım gibi. Kapıyorum gözümü atıyorum ağzıma. Yumuşaklar ve sindirimi kolay tatları bir harika eğer görmeden yersem tabi..
Dişlerimi çok önceleri kaybettim zaten. Deliğimi her genişletme faaliyetimde birazını bıraktım bu sert kayaçta. Tırnaklarımda aldı nasibini bu uğraştan birkaç parmak dışında taşımıyorum artık onları. Çok zor oluyor kaşınan yaralarımı kanatmak ama ne yapalım alıştım artık..
Bazen soruyorum kendime bu bana eziyet mi yoksa hoşlanıyor muyum diye. Cevapsız bıraktığım tek soru değil bu aklımdaki. Öncemi ve burada neden bulunduğumu hatırlar hatırlamaz döneceğim bu soruna.
Hatırlamakta zorluk çekiyorum kimim ve neyim. Anam kim babam kim. Düşmanım kim dostum kim. Gittikçe darlaşıyor mekanım hatırlar hatırlamaz buradan gideceğim.