Bu Blogda Ara

5 Mayıs 2011 Perşembe

EVE GİTTİM



Bugün bahar gelmiş. Anlamadım, sadece kutladım... Etrafımda her şey yeniden doğuyor. İlgilenmedim, sevindim.... Yeni çiçek açmış kuru ağaçlar.
Fark etmedim, kokladım Yeşil, hem de yemyeşil olmuş kırlar. Gitmedim,
hem de görmedim...
Hayvanları bir çiftleşme azmi tutmuş. İlgilenmedim kovaladım... Güneş her zamankinden daha parlak bugün. Kafamı kaldırmadım gökyüzüne, sadece hissettim... Havalar ısınmış ama kaale almadım. İnce giyinmedim, sadece sıcakladım... Herkeste bir coşku, bir mutluluk, bir neşe...anlamlandıramadım, paylaşmadım, somurttum...
Yeryüzüne basmaktan bitap bedenim, bir de gezip dolanmayı kaldıramadı. Bir banka oturdum.Oturdum ama dinlenemedim...
Önce bir bisikletle çocukluğum geçti önümden. Zor bela ele geçirilmiş eski bir bisiklete biniyordu .Bende binmek istedim. Elinden almak istedim. Ağlamasın diye almadım.
Biraz sonra ellerinde, onun bunun bahçesinden çaldığı çiçeklerle ergenlik günlerim göründü. Üstünde ünlü markaların köprü altı taklitleri vardı. Saçına vazelin sürmüş, parlatmıştı. Hava sıcaktı, bahardı, güneş parlaktı. Kafasındaki krem ensesine akıyordu ama o mutluydu, hala çiçekleri taşıyordu. Tam o sırada önünden bir grup platonik aşk geçti. Vermek istedi çiçekleri ama veremedi. Çiçekleri, sahte giysileri , saçındaki vazelini ve kendisi, bir süre daha arkalarından baktı onların ve gitti.
Bir süre yalnız kaldım gelen giden olmadı. Tam kendimle hesaplaşacaktım o geldi... gençliğim... şaşkın , yalnız, garip, korkak, gurbetin kazandırdığı tüm özellikler üzerinde...
Etrafına bakıyor , etraftan gelen her sese kulak kabartıyor, gözleri fırıl fırıl etrafı kolaçan ediyordu. Belli ki ilk defa korumasız kalmıştı. Biraz bekledi , biraz daha, sonra hafif hafif büyümeye başladı. Bankın önünden geçenler arttı. Her geçen bir tokat patlatıyordu delikanlıya. İlk tokat hasretten geldi, ikincisi zayıflıktan, üçüncüsü kibirden, dördüncüsü azimden, beşinci ve en sağlam tokat ise hayallerinden.
Kan revan içinde, yaralarını tımar ede ede uzaklaşmaya başladı... baktım arkasından, efkarlanmadım, döndüm önüme.... kafamı kaldırdığımda gitmişti...
Baktım başka gelen olmadı ... ben yine de baktım, baktım, baktım. Beklemedim, üşendim, sonrada kalkıp gittim.
Bahar gelmiş, herkes neşe içinde, ben sinirliyim, onlara baktım, eğlenmedim, somurttum.... eve gittim....

2 Mayıs 2011 Pazartesi

KADERE AĞLAMAK




Neden çözümsüz ve öfke dolu saatler. Neden batmakta sineme hayat denen gerzeklik. Neden yorulur ki bu masalın kahramanları. Olmayan düşlerin, olmayan hayallerin etkisinden mi? Saçmalamak mı saçma yoksa saçmalamamak mı?
Kimdir sonuncu uyanan uykudan? Ben sonuncu olamam, öyle değil mi?

Kahır çekmeden de kahroluyor insan, deli olmanın lüks olduğu günlerde. Adalet değil insan denen kargaşaya tabi olmak. Herkes bir azizken, batıyor göze serseri ruhlar. Kim soylu, soylu görünenler mi, yoksa temelsiz yaşayanlar mı? Kahrediyor insanı iki, üç veya dört yüzlü mahluklar. En zoruda onlarla uğraşmak. Oyalanmak koyuyor insana bunlarin etrafinda dönerken. Saçmalamak mı saçma yoksa saçmalamamak mı? Yoksa bilemeden ölmek mi bunu.

Etrafımı saran hava gibi umutsuzca içime çekiyorum bu uyuşturucuyu. Gelme üzerime karabasan gibi artık dayanamıyorum. Benim baş düşmanım, basit hayatlar üzerine kurulmuş bu egreti yapı. Hem basit, hem karanlik ,hem de karmaşık. Kızdığım noktası çözümsüz olması. Anlamlandırmaya çalıştım bu anlamsizlik yumağını yıllar yılı. Elimde yine umutsuzluk ve öfke kaldı . Karın doyurmak kadar basit, ölüm kadar da zor bu bulmaca. Saçmasapan kayğıların içinde yolumu kaybetmekten bıktım. İnanmak denen basitlikten uzaklastim. Yoruldum artık, akılsız akıl hocalarına inanmaktan. Kılavuzsuz kalmak istiyorum, yeter artik. Karmaşa yoruyor beni.


Zaman en merhametlisi, bu masal kahramanlarının en azindan. Hızla gelip geçiyor, fazla acı çektirmiyor bünyeye. Kadere ağlamakmış, saçmalık. Bir bunu bilir, bir bunu söylerim.