Bu Blogda Ara

23 Ağustos 2011 Salı

RIHTIM




          Çok uzun bir rıhtım bu . Sis kaplamış her yanı, karanlık gece bile önünü göremiyor bu sonsuzlukta. Hışımla vuruyor dalgalar, iyi ki de varlar... Yalnızlığıma ortak oldular tüm gece . Paravanlara tünedim, görmeye çalışıyorum uzakları ama nafile. Görünmez olmuş gece, yıldızlar ve ay.
            Ay nasıl bu gece acaba. Koskocaman, denizle birleşmiş gibi parlak veya etine dolgun bir kadın gibi mi?. Belkide çengeliyle gökyüzüne takılıp kalmış bir hilaldir. Yoksa kirli ruhların karalttığı yüzünden yansımıyor mu hiç bir ışık?
               Her neyse… Ayrıca bana ne... Ben ayı izlemeye gelmemiştim ki bu rıhtıma. Sadece yürümeye geldim ölümüne. Durmak yakışmaz bana.
               Eskiden merak ederdim ay nasıl oralarda, merak eder miydim acaba? Merak eden ben miydim onu bile unuttum artık.
               Nasıl oluyor bilmiyorum ama kulağımdaki hüzünlü ve ısrarlı keman sesinin tek ortağı, şu dalga sesi galiba. Ne zaman arzu duymuştum ona, Kulağımda o mutsuz ve ağlak keman sesi yerleşmeden önce miydi acaba?
               Duymaz oldum hiçbir sesi ne atan kalbimi ne de atan kalpleri. O yüzden emin değilim yaşadığımdan. Sis önüme değil gözüme perde sanki, görüyor muyum yoksa görmüyor muyum? O bile muallak. Bazen yaktığım sigara dumanı gibi yakıyor gözlerimi, bu beyaz gri perde. Çok zamandır burdayım kalkmadı yine de. Rüzgar estikçe dağılır umuduyla tünedim paravanlara ama nafile. Rüzgar bu yoğun sisi değil, sadece ruhumu götürüyor sanki ötelere. Karmakarışık bırakıyor sürekli duygularımı.
               Bazen bir kayık yaklaşıyor gibi geliyor, tüm duyularım tayakkuzda ama nafile... Ne gelenleri farkediyorum ne gidenleri rıhtıma.
                Çok uzun bir rıhtım bu, adımladım, tam sonsuz adım. Sonuna vardım derken, hep baştan başladım.